Alphonso Lingis saisit par la puissance à la fois d'un style profondément singulier et d'une réflexion critique alliant références philosophiques et démarche anthropologique, marquée par son originalité et sa radicalité, portant sur des questions qui vont de la corporéité aux expériences-limites, au langage, à la sexualité, en y mêlant des récits d'expériences personnelles, telles les rencontres frappantes avec des figures anonymes croisées lors de ses voyages. Dans La communauté de ceux qui n'ont rien en commun, Lingis élabore un propos sur le concept même de communauté, à partir de l'expérience de l'accompagnement vers la mort.En quoi la mort des gens avec qui nous n'avons rien en commun, en quoi l'abandon des exclus dans les rues de nos propres cités, ici ou ailleurs, nous concernent-ils ? Saisissant ce point crucial, Lingis développe en sept essais une critique radicale du rationalisme occidental.
Alphonso Lingis was an American philosopher, writer and translator, with Lithuanian roots, professor emeritus of philosophy at Pennsylvania State University. His areas of specialization included phenomenology, existentialism, and ethics. Lingis is also known as a photographer, and he complements the philosophical themes of many of his books with his own photography.
Eğer, siz bir Sosyolog/Sosyalbilimci, İletişimci veya Hukuk gibi alanlarda okumuyor ya da çalışmıyorsanız, zaman kaybı sayılabilir. Dili bir hayli ağır - bahsettiği konuların üzerine bir parçada olsa daha önce düşünmüş olmak gerekiyor - yoksa anlatımı yoruyor -abi ne diyor bu insan, konu buraya ne ara geldi, diye iç geçirip sinirlenmedim diyemem- Sayfalar dolusu derin düşüncelerin arasında birkaç cümleyi yakalarsanız; ha! diyorsunuz ve o paragrafı özet mahiyetinde tekrar okuma gereksinimi duyuyorsunuz. Genel olarak okunması elzem bir kitap değil ama okursanız da sessiz bir ortam - zaman ayırmanız gerekir. Öte yandan, altını çizeceğiniz çok fazla cümle ve paragraf fazlasıyla mevcut, bir başka şey ise; Tv'lerde sıkça duyduğunuz öteki, ötekileştirme, devlet, kimlik ve siyaset gibi konulara yüzeysellikten ve kuru gürültüsünden çok öte bireyin kendisini toplumda konumlamasını ve varlığının hikâyesi üzerine; çok sağlam bir yapıt. "Ter dökmeyi göze alanlar karşılığını, fazlasıyla bulacaklar" Benim için tekrar okunacaklar arasında bir kitap....
bu ağır, derin dücünceleri ifade eden, bir nevi gezerek gözleyerek olayları-insanları kritik eden kitabı birkaç günde okudum.
yazar, her gittiği yerdeki olayları insanları anlatmış; farklılıkları, çıkmazları, aptallıkları, insanoğlunun başına ne geldiyse, felsefi olarak tartışmış. üstad filozoflardan fikirlerle, felsefi bir dille, zengin bir altyapıyla yapıyor bunu. ve tabiiatiyla cümleler ağır, terminoloji ağır. bazen parağraf başında, bölüm başında verilen fikri kaçırıyor, "acaba ne anlatıyordu, ucunu nerde kaçırdım acaba" diye kendi kendine soruyor insan. (allahtan ince bir kitap).
gittiği, gezdiği, hakkında fikir beyan ettiği ülkelerden bazıları;
Felsefi düşüncenin temelleri, ortak cemaatin ötekiyle kurduğu bağın potansiyelleri üzerinden ele alınıyor. Bunu yaparken Lingis; gürültü, söylem, iletişim, ilksel gibi kavramların rasyonel cemaat içinde nasıl kurgulandığını analiz ediyor. Metin dili oldukça ağır, ya da çeviri nedeniyle bana öyle geldi bilmiyorum. Maalesef pek keyif aldığım söylenemez...
I heard some of these essays in development spoken by Lingis in his fashion. At that time, it often wearing shimmering body paint under a robe of some exotic provenance, with the only light in the room provided by a flashlight lashed to his forehead (later he acquired a miner's light, still later a small forehead strap lamp; the rig for the flashlight was wonky and sometimes distractingly hodgepodge and failblog). When asked about the reasons for all that, Lingis would shrug.
Truth be told, when pressed for reasons about most anything, Lingis would shrug, or else say that he hadn't thought of whatever it was, or else that he didn't mean that. He could be incredibly frustrating to try to engage in dialogue.
On the other hand, he was very warm as a presence, inviting to talk to. I loved listening to him speak his words. He would lose his place in his text repeatedly, partly due to darkness, partly because of his florid writing style.
On re-reading, just like on listening, I get a distressing feeling that there's less than there seems to be. I always wanted to believe he had great interior wisdom and serenity.
There's also a lot of ableism in the book, as you might expect, I guess, for 199-whatever. Or you might expect better, for someone who specifically challenged expectations of what philosophy could be and be about or what it could be inspired by.
I still enjoyed reading it again, imagining hearing him intone the sentences.
Çok yoğun bir metin, ‘ortak bir şeyleri olmayanların ortaklığı’. Bazı kitaplar doğru zamanda okunmalı hatta doğru yerde. Bu da o kitaplardan biri bana kalırsa. Neredeyse tamamından hiçbir şey anlamadığım ender kitaplardan. Birikim gerektiriyor. Yeniden okumak gerekecek. Şimdilik erkenmiş! İki yıldız belki biraz acımısızca ama kitabın kendisine değil sadeceadece kuramadığımız ortaklığa.
yoğunlaşmayı gerektirecek, biraz zor bir kitap. zorluğun bir kısmının da çeviriden kaynaklanıyor olması muhtemel. yine de, kafamı vererek okuduğum kısımları, epey düşünmeye, sorgulamaya sevk etti.
Kırmızı ve yeşil kalemlerimle altını çize çize "terleyerek" okuduğum, sorgulamalar ve saptamalarla algıları açan bu dünyaya, kendimize ve özellikle de Öteki'ne dair derin bir kitap.
Circumnavigating insight but never quite getting there - neither in terms of poetic crystallization or convincing rigour. Still, some beautiful passages here. Author afflicted by the incomprehensible glorification of the Aztec system; one detects an undercurrent of a desire to be "with it" in terms of the Third World even if it never bypasses the obvious binaries. And neither can it, from this perspective. Ostentatious references to studying Euclid real hard clashing with reports of being afflicted with a fever in some hut conveying the impression of an exorcism of academic self-hate. The ultimate delusion remains that superstition etc. simply do not exist in the rational community counter-posed to savages; that aristocratic clan politics have not influenced history in a sort of upper layer of civilization and that the people don't believe in demons. There exists a desire to escape the stuffiness of American philosophy departments (one can imagine) but the result remains stuck in the paradigm of repressed subconscious, the trashcan where the categories like "magic" are placed. Finally: if the Aztec system is truly so commendable, what would make the modern torture systems hunting down its others contemptible in comparison? One supposes it is easy to throw off all shackles, as it were, when their implications are all projected into the defeated past and the supposedly repressed.
Kendilerini bir efsun içinde sunan putlar ötekiler karşısında dilsizdirler. s. 56 Kendimizi tanımak bizden farklı olanı tanımakla mümkün olur. Benzerlikleri ve farklılıkları tanımak empati yeteneğini geliştiren en onemli özelliktir. Alphonso Lingis, bu bakış açısından hareket ederek öteki kavramı üzerinden iletişimi, ölüm kavramını sorguluyor. Lingis bir felsefe profesörü aynı zamanda gezgin. Dünyanın pek çok yerini gezmiş biri olan Lingis, aslinda bize benzemeyen insanlarla ortak noktamız olduğunu söyleyerek, okuyucuya felsefe , antropoloji ve gezi notlarından oluşan çetrefilli bir metin sunuyor. Egemen ideolojilerinin iletişim sistemleri içinde ötekinin yeri, ölüme bakışta değer kavramı gibi pek çok konu mevcut metinde. "Ölümlülüğümüz içinde tanırız kendimizi "cümlesi bence ölümün insanları esitleyen bir olgu olduğunu göstermesi bakımından önemli. Kitap zor bir kitap. Okurken dikkatinizi vermeniz ve bazı kavramlar için araştırma yapmanız gerekli. Her okuyucuya hitap eden metin değil. Okumak isteyenlere iyi okumalar
Veikalą skaičiau kaip komunikacijos teorijos ir filosofijos sanplaiką. Bet galiausiai tenka pripažinti, kad šį darbą sunku įsprausti į kažkokius žanro rėmus. Etika, fenomenologija, ta pati komunikacija, kaip fenomenas, bet ir asmeninės įžvalgos, atitraukiančios veikalą nuo šalto akademinio rašto - lengvas konfūzas, nustebinantis minties vingiais. Rytis Zemkauskas Lingį pavadina įdomiausiu moderniu filosofu. Jo interviu su Lingiu: https://vimeo.com/74810811 Neeilinė asmenybė, pati to nenorint garsinanti Lietuvą savo lietuviška pavarde. Tikiuosi dar teks su juo susidurti savo skaitymuose.
4 iš 5 lengvai nurautų filosofų. Bet, kad būtum geras, o tuo labiau įdomus, privalai būti nurautas. Siūlyčiau paskaityti visiems besidomintiems filosofija ar komunikacijos teorija, kas visai nėra toli viens nuo kito, kaip parodo p. Lingis.
Özellikle Heidegger ve Levinas etkilerini görmek, teorinin bir tür uygulamaya dönüşmesi gibi heyecan verici oldu benim için; insana dair güçlü imgeler sunan bir başvuru ve başucu kitabı aynı zamanda...
Türkçe çevirileri anlamakta çok zorlanmakla birlikte (terim eksikliği nedeniyle) varlık felsefesi gibi konular kesinlikle bana hitap etmiyor. Yer yer sıkılarak yer yer de "ne diyor ya" diye feryat ederek okudum. Beğenmedim ama alana ilgisi olanlar muhtemelen severek okumustur/okuyacaktir.
İcerdigi fikirler acisindan kotu bir kitap olmasa da okuma keyfi acisindan oldukca basarisiz bir kitapti. Yazarin anlattiklarini anlayabilmek, okurken konsantrasyonu koruyabilmek icin bir hayli caba sarf etmek gerekiyor. Zannediyorum ki ceviriyle ilgili bazi sorunlar var.
“Sonuna kadar düşünülmüş düşünceler artık hiçbir şey düşünmezler, demiştir Merleau-Ponty; düşünce ancak kendisine bütünüyle açık olmadığında ve ancak bilinmeyenin izini sürdüğünde aydınlatır.”
İlgimi çeken konulardan bahsetmesine rağmen ilgimi çeken hiçbir şey bulamadım kitapta. Üstelik basit bir dille yazılmış olmasına rağmen tam olarak neden bahsetmek istediğini de anlayamadım. Kitapla birbirimize pek uygun değilmişiz.