Jump to ratings and reviews
Rate this book

Tek Adam #3

Tek Adam Cilt: 3 1922-1938

Rate this book
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam'da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel - geleneksel imparatorluktan ve Sevr'i imzalanmış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor. Tek Adam, sadece Türk Devrimi'ni değil, aynı zamanında, Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğinde, bir devrimciyi de çok iyi çözümleyen ve okuyucuya aktaran bir başyapıt... EMRE KONGAR

535 pages, Paperback

First published January 1, 1965

28 people are currently reading
687 people want to read

About the author

Şevket Süreyya Aydemir

22 books105 followers
Şevket Süreyya Aydemir was a Turkish writer, intellectual, economist, historian, and one of the founders, publisher and a key theorist of Kadro ("Cadre"), an influential left-wing political journal published in Turkey from 1932 to 1934.

Aydemir was a prolific writer. His most famous work was İnkılap ve Kadro ("Revolution and the Cadre"), published in 1932, where he outlined his theory of political economy presented in the Kadro journal. He published his memoirs, Suyu Arayan Adam ("The Man Searching for Water") in 1959. Between 1963 and 1965, he published Tek Adam ("The Single Man"), a three volume tome on Mustafa Kemal Atatürk. He also published a biography of İsmet İnönü titled Ikinci Adam ("The Second Man").

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
331 (75%)
4 stars
80 (18%)
3 stars
25 (5%)
2 stars
1 (<1%)
1 star
1 (<1%)
Displaying 1 - 28 of 28 reviews
173 reviews4 followers
December 12, 2018
Üçlemenin son kitabı. Kitap Cumhuriyet ilanından Atatürk’ün vefatı kadar olan dönemi gayet güzel irdeliyor. Atatürk’ün ‘halka rağmen ama halk için’ yaptıklarını, Cumhuriyet’in ilanıyla halifelik gibi konularda yola çıkılan ekipteki bölünmeler, partileşme sürecini dönemin yazarlarından Yakup Kadri, Refik Halit anılarından öğreniyorsunuz.
Atatürk’ü tanımak isteyen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir set.
Son olarak, yayınevi olarak Remzi Kitabevini beğenirim ancak üç ciltte de bariz noktalama ve yazım hataları vardı.
Profile Image for Baris Ozyurt.
905 reviews31 followers
May 14, 2021
“SON MAKEDONYALI

İlk günlerde tedavi az çok bir fayda verir. Mutlak istirahata ihtiyacı vardır ve istirahat etmelidir. Ama öyle olmaz. Atatürk kendini biraz dinlenmiş bulunca kalkar, Bursa'ya gider. Bursa'da âdeta tabiatın kanunları ile boğuşur. Yenilmediğini göstermek ve yenilmediğine kendini inandırmak ister. Bursa'ya vardığı gece Çelik Palas salonlarında, her zamanki gibi donatılmış çok kalabalık bir sofranın başındadır. Ondan sonra da Merinos fabrikasında tertiplenen baloya gider. Dans eder. Ama bu balo, son balosudur. Ona şahit olan bir gazeteciden şun ları dinleyelim:

‘Asker gibi genç ve mevzun adımlarla büfeden ayrıldı.

Orkestra şefine:

Sarı zeybek...

diye haykırdı ve anında Ödemiş ve Aydın efelerini de hayran edecek bir zeybeğin kahraman figürlerini icraya başladı. Bu bir kahramanlık âyini idi. Tibbin derin üstatlarından:

Rejime riayet ederse nihayet dokuz ay yaşayabilir, bir yıl yaşaması için bir mucize bile kâfi gelmez teşhisini alan ve bunu bilen bir adam, dizlerini yere vura vura zeybek oynuyordu. Bu, ölüme meydan okumak demekti... Saray erkânı bu vaziyete korkarak bakıyorlardı. Yine o anda onun, bu teessürde bir merhamet sezmiş ve kızmış gibi, raksına bir kat daha şiddet verdiği görüldü. Tahtaya vuran dizlerinden çıkan sesler, kafesinden kurtulmak isteyen bir aslanın kükreyişini andırıyordu...

Orkestra, zeybeğin son notalarını bitirince, kadınlar ve erkekler, göster memek için ipekli mendillerini acele acele gözlerine bastırırlarken Atatürk, ağız dolusu bir kahkaha attı...’

Bu satırları yazan gazeteci, onun salondan ayrılırken herkesi ayrı ayrı selamlayışını, her tarafa reveranslarını, daha sonra merdivenlerden dik adımlarla inişini anlatır. Otomobiller fabrikanın kapısı önüne dizilmiştir. Kapıda, silindiri ile eldivenlerini ve bastonunu alır. Silindirini asabi bir halle başına geçirir ve sağ kaşının üzerine kadar yıkar. Sonra arabalara bakmadan sokağa fırlar, yürümeye başlar. Etraf bahçelerde ağaç dallarını ağırlaştıran çığlar buzlaşmıştır. Bursa'nın sabaha karşı havası sert, rutu betli ve hatta yakıcıdır. O, şehre doğru durmadan yürür. Etrafında yavrleri, ardında Başvekil Celal Bayar, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, mebuslar, vali, bu yarı gece sonrasını sabaha yaklaştıran sisli karanlığın içinde onu sessiz takip ederler. Fakat nihayet bir yol kavşağına gelince mukavemeti sona ermiş gibidir. Duraklar, sert bir sesle bağırır:

‘- Fakat bizim bir arabamız olacaktı. Yayan mı gideceğiz yoksa?’

Koşuşurlar. Araba kapısı açılır. Arabaya girer girmez başı bir tarafa yaslanır:

‘Haydi çabuk, üşür gibi oluyorum...’

Yaver arabanın camlarını kapamaya çalışır, o sırada onun son sözleri şudur:

‘Ne güzel geceydi...’

Evet, o gece güzeldi. Ama onun raksı, bir âyin değil, bir mücadeleydi. Son Makedonyalının, tabiatın zulmüne ve zalim kadere karşı son mücadelesi. Bu mücadele, Makedonyalının zaferi ile bitmez. Geceyi yatağında nasıl geçirdiğini, ne ruh buhranları içinde kıvrandığını bilmiyoruz. Ama ertesi gün Yalova köşküne de uğramadan İstanbul'a, Dolmabahçe sarayına döndüğü zaman bitkindir. Yeni bir hastalık kendini gösterir: Zatürree! Zatürree onun asıl hastalığını, kısa zamanda geliştiren ve şiddetlendiren birkaç talihsizlik sebebinden biri olmuştur...

Zatürree şöyle böyle atlatılır. Akciğer kurtulmuştur. Ama karaciğer gittikçe erir.” (s. 510)
Profile Image for Caterina.
1,171 reviews55 followers
December 16, 2021
Düşmanı yurttan kovmakla yapılacak işler bitmemişti... Meclis, seçimler, milletvekilleri arasında hizipleşmeler ve Lozan'dan sonra bile yapılacak çok şey vardı. İnkılaplar, Milli Ekonomi için kalkınma hamleleri ve bunca mücadelenin içinde halkı memnun etme çabaları...

Bir çok şeyle aynı anda ve hepsine gereken önemi veren dehaydı Gazi! Onun gibisi gelmedi, gelmeyecek diyerek; Bazen üzülerek, çoğu zaman hayranlıkla okudum.
Profile Image for Metin Yılmaz.
1,071 reviews136 followers
August 26, 2025
İki gün önce bitirdim. Bir şeyler yazmak için biraz durmak istedim. Özellikle son zamanları çok etkiledi. Kafamda bir çok soru döndü durdu. Neden? Neden böyle bir insan bu kadar erken giderken, hemen gitmesi, hatta hiç gelmemesi gereken günümüzün sözde liderleri bu kadar uzun yaşar? Ne için bu güzel insan ömrünü heba etmiş ve neden böylesi bir insana dil uzatılır? Bunu ne ile açıklarız? Ne ile laf anlatmaya çalışmalıyız?
Bundan sonra bazı şeyler daha zor olacak bundan eminim. Örneğin bir yerde, bir sosyal medya çöplüğünde, bir yaratık Mustafa Kemal Atatürk’e laf ettiğinde daha zor tutacağım kendimi orası kesin. Ama canlı kanlı karşımda olursa ne olur? İşte onu hiç kestiremiyorum. Canlı kanlı dediğime de bakmayın. Cansız ve kansız olduklarını biliyorum.
Bu eserin, Türkiye’de yaşayan ve yaşamaya devam etmeyi planlayan insan tarafından okunması gerektiğini düşünüyorum. Sadece bu değil, yakın tarihi doğru bir biçimde aktaran her eserin okunması gerektiğini ama bu üç kitabın ilk sıraya konması gerektiğini düşünüyorum.
Zor bir coğrafyada çok zor zamanlar geçiren ülkemizin, neler yaşadığını öğrenmek ve şu an neler olduğunu anlamak için mutlaka okunması gerekiyor.
Profile Image for Tuncay Özdemir.
281 reviews54 followers
June 30, 2023
“Sen tıbbiye ile ordunun, en önce garplılaşmasından dolayı ilerlediğini söylerdin. Biz şimdi bütün memleketi garplılaştıracağız”

Serinin bu son kitabında savaşın kazanılmasından Atatürk’ün ölümüne kadarki olayları izliyoruz. Hayatta vizyonu, hırsı ve yeteneğinden başka bir sermayesi olmayan Selanikli bir yetimin bir milletin kurtarıcısı ve modern bir devletin kurucusu olacağı hikâye bu ciltle doruk noktasına ulaşıyor. Şevket Süreyya Aydemir bence bu ciltte öyle bir anlatım seviyesine ulaşıyor ki kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Hatta Atatürk’ün ölümüyle kitap bittiğinde düşüncelere dalıyorsunuz.

Ancak bu ciltte onu daha derinden anlayabiliyorsunuz, yapmak istedikleri, hırsları, bu ülke için hayalleri, özel hayatındaki hataları ve tabii ki en çok da yalnızlığı. İkinci cildin o ülkeler kurtaran, ordular yenen ulaşılmaz liderinden sonra bu cilt onunla daha bir empati kurabildiğiniz, onu daha bir insan olarak anlayabildiğiniz, tek istediğinin çağdaş ve medeni uluslar yanında müreffeh bir Türkiye olduğunu anladığınız bir Atatürk görüyorsunuz.

Diğer yandan Atatürk’ün memleket için faydalı gördüklerini benimsemekte hiçbir çekincesinin olmadığını anlıyorsunuz. İlk alıntıda verdiğim garplılaşma meselesini de böyle almak lazım. Garp dediğimiz, ilerlemeyi ve çağdaşlaşmayı simgeliyor onun gözünde o dönem. Ancak asla bir ideoloji ve doktrine bağlanmıyor; daima dinamik ve ilerleme için pragmatik bir aksiyon adamı olarak kalıyor. (En azından 30’larda biraz geri çekilene kadar) Büyük buhrana kadar liberalizm ve sonrasında devletçilik deneyimi bunun en güzel örneği bence.

Sözün özü Atatürk’ü bir de Şevket Süreyya Aydemir’in kaleminden okuyun.

Dip not: Geçen ciltte tez canlılık yapıp eksiklik olarak belirttiğim (özel hayatı ve kadınlarla ilişkileri) bu ciltte ele alınıyor. Yazar akışı bozmamak için bu bahsi bu ciltte ayrı bir kısım olarak açıyor.
Profile Image for Rıdvan.
546 reviews91 followers
September 10, 2022
Bu sefer ki biraz "Ataturk ne kadar da muthis bir insandi" kitabi olmus, "boyle oldu bubyasandi Ataturk bunu ongormustu ve bunu yapti" kitabindan cok. Elbette yazar bir tarihci olmadigini ve yazdigi kitaplarin da tarih kitabi olmadigini soyluyor nacak ilk iki kitaba kiyasla bu son cild daha bir uzak durmus tarihcilige.
8 reviews
February 9, 2025
Bu kitabı Eylül 1922’den ölümüne kadar geçen sürede sadece Atatürk’ün hayatına odaklanıyor gibi düşünerek okumaya başlarsanız yanılırsınız. Bu kitap o süreçte Türkiye’nin politik, toplumsal ve iktisadi durumunu o dönemde yazılmış eserleri karşılaştırmalı olarak kaynak göstererek etraflıca analiz ediyor. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması olaylarını, Türkiye’nin tapusu Lozan meselesini ve Cumhuriyet devrimlerini yine sınıfsal bir perspektifle inceliyor. Osmanlı’nın mirasını devralan yeni Türkiye devletinin 1923-1930 yılları arasında iktisadi yöntem olarak seçtiği liberalizmi ve bunun neticesinde 1929 yılında meydana gelen dünya ekonomik buhranının Türkiye ekonomisini direkt etkilemesi, bu dönemde Türkiye’de sermaye birikiminin sadece serbest girişimle bir türlü gerçekleşememesi, muhtemelen ileride bağımlılık teorisine konu olacak gerekçeler nedeniyle birikme ihtimali oluşan sermayenin de dünya bankalarının Türkiye’ye verdiği borçlarla dışarı gitmesi tezleri kitabı dönemi inceleyen orjinal bakış açısına sahip eserler kategorisine sokuyor. 1930 sonrasında planlı ekonomiye geçiş kararı ve bunun uygulanmasını açılan fabrikaları ve bu politikanın Türkiye’nin kalkınmasına yaptığı faydaları yine verilerle kaynaklarla işaret etmiş. Atatürk’ün gerçekleştirdiği kültür devriminin ne kadar büyük ve başarılı bir devrim olduğunu fakat hala tamamlanmadığını çünkü devrimlerin karakteristik özelliğinin devamlılık özelliği olduğunu okuyucu net bir şekilde anlıyor. O dönemde Türkiye kurucu kadrosu içerisinde kendisi dışında bu devrimleri yapabilecek cesarette ve ilerigörüşlülükte biri olduğunu düşünmüyorum. Bunu kendisine muhalefet edenlerin bakış açısını ve karakter özelliklerini okuduğumuzda anlıyoruz. Medeni kanun, Diyanet İşleri başkanlığının kurulması, kadınların oy hakkı kazanması, laiklik, Alfabe ve dil devrimi.. sadece 6-7 yıllık bir sürede çok ciddi yol alınmış. Bu devrimlerin Fransız devriminden etkilendiği çok açık. Belki çoğu kişi farkında değil ancak Aşar vergisinin kaldırılmasının devletin gelirlerinin %25’inden vazgeçmesi demek olduğunu verilerle ortaya koyan kitap aslında bu devrimle Atatürk’ün köylüye yani halkına verdiği önemi gösteriyor çünkü yıllardır mültezimler köylünün emeğini sömürerek ciddi rantlar elde etmiş. Kitap bu kısımda dipnot olarak Aratürk’ün köylüye verdiği öneme işaret eden bir konuşmasını veriyor. “Türkiye’nin hakiki sahibi köylüdür…” şeklinde başlayan bu konuşmayı Gazi yıllardan beri köylünün emeğinin sömürülmesinden utanmalıyız şeklinde bitiriyor. Bu söz edildiğinde Türkiye nüfusunun %75’i köylerde yaşıyordu. Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu köylüydü. Gazi elbette ki bu gerçeğin farkındaydı. Günümüzdeyse nüfusun %93’ü kentlerde yaşayan emekçilerdir. Bu kısmı okurken acaba Atatürk günümüz Türkiyesinde yaşasaydı kent emekçilerinin hakları için ne gibi kararlar alırdı ne düşünürdü diye sorguladım. Aşar vergisinin kaldırılmasından sonra belki toprak reformunu da hızlıca gerçekleştirebilirdi ancak artık anlıyorum ki kültür devrimlerinin çok seri yapılıp iktisat devrimlerinin yavaş ilerlemesi Cumhuriyet devrimlerinin özelliği. Bu olayın arkasında muhtemelen millileşen sermayenin yeni sahiplerinin direnci vardı. Toprak reformu meselesini İkinci Adam serisinde detaylıca işlenmiştir diye düşünüyorum. Şevket Süreya Aydemir Atatürk fikrinin kitlelere bir hayat felsefesi olarak aktarılamayıp Atatürk’ün putlaştırılmasını CHP’nin yeterince teşkilatlanamaması örgütlenememesi partileşememesine bağlayan bir tez ortaya atıyor. Bu tez kitapta “Atatürk hareketi olmuş, fakat Atatürk partisi yaratılamamıştır.” şeklinde özetleniyor. Yazarın 6 ok prensibini tahlil ettiği birbirlerini tamamlayıcı ve birbirleriyle çelişen taraflarını incelediği kısımlar dikkate değer. Kitapta Atatürkçülüğün doktrinleşmesi meselesine uzun uzadıya incelenmiş. Bu hareketi doktrinleştirme, teoriye oturtma işini yapmaya çalışan kendisinin de başında olduğu Kadro dergisinin etrafında şekillenen Kadro haraketini ve prensiplerini sıralamış, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kadro hareketine başarılar dilediği mektubunu da eklemiş. Ben kitapta en çok şahsiyet nedir tarihi şahsiyet kimdir kısmını beğendim. Bu kısmı okurken herkes kendi kişisel hayatına değecek bir şeyler bulabilir diye düşünüyorum. Özetle ŞSA marksist felsefeyi ve diyalektik materyalizmi bildiği için Mustafa Kemal’i, onun dönemindeki Türkiye ve dünyayı orjinal bir şekilde tahlil etmiş. Diyalektik düşüncenin temeli olan tez, anti-tez ve sentez yaklaşımı ve tarih biliminde geniş perspektiften bakmamıza yarayan bütünlükçü yaklaşımı kitabın genel havasında oldukça hakim. Tarihi analiz ederken bu yöntemleri seçmek orjinal fikirlerin oluşmasına zemin hazırlıyor diye düşünüyorum. Bu sebeple kitabı okurken büyük bir ruhsal doyum ve ufuk genişlemesi hissettim.

Kitapta gördüğüm ve dikkatimi çeken kaynaklardan bazıları ise şöyle..

Türkiye’de devletçilik - Korkut Boratav
İnkılap ve Kadro - ŞSA
Fert ve Devlet - Ahmet Ağaoğlu
Profile Image for Mohammed omran.
1,798 reviews188 followers
December 30, 2017
لا يمكن القول إنه مشهد جديد أو فريد من نوعه، لكنه في وسط إسطنبول، على أطراف ساحة تقسيم، وتحديداً على تخوم تلك الغابة الخضراء اليانعة التي تتواطأ اليوم السلطات الحاكمة والرأسمال الجشع والعولمة في شكلها الأكثر وحشية، على تحويلها الى مجمعات تجارية من باطون ومعادن، يتبدى مشهداً عجيباً قد يذكر هواة حكايات الخيال العلمي، والسينما المتفرعة عنها، بمشهد مماثل الى حد ما يرد في رواية راي برادبوري - وفيلم فرانسوا تروفو المقتبس عنها - «فهرنهايت 452». إنه مشهد عجيب يقف فيه عدد لا بأس به من شبان وشابات في وقت محدد من بعد ظهر كل يوم وفي يد كل منهم كتاب يقرأ فيه بصوت مرتفع صفحات وصفحات. صحيح أن ثمة فارقاً كبيراً في الغاية من الحدث بين ما في العمل التخييلي الذي نذكره، والعمل الواقعي الذي يدور أمام أعين المارة في ذلك المكان من إسطنبول الذي شهد أعمال قمع وحشية ضد أولئك الشبان أنفسهم قبل سنوات. لكن المعنى مشترك وواحد: في الحالة الروائية هو فعل احتجاج يتضمن حفظ نصوص الكتب التي تمنعها السلطات للإبقاء عليها حية، أما في الحالة الواقعية التي تدور أمام أعيننا فهو نوع من الاحتجاج ضد الجريمة المرتكبة في حق البيئة والمدينة. وهو احتجاج يتخذ في لحظات ذروته طابعاً استفزازياً لا يمكن لقانون أن يردعه.

> مهما يكن من أمر، لعل قمة الاستفزاز تتمثل في الكتب التي اختار الشبان قراءتها. فهي حتى من دون أن تكون كتباً ممنوعة، ليست من النوع الذي يرضي السلطات. ولعل في إمكاننا أن نخص بالذكر هنا ذلك الكتاب عن حياة مصطفى كمال آتاتورك مؤسس الجمهورية التركية الحديثة والذي لا يزال يعتبر الى اليوم ضامن كينونتها وعلمانيتها بعد ثلاثة أرباع القرن من رحيله. وهو بالتالي وبهذه الصفة المنغّص الأول لعيش سيد تركيا الحالي الذي لا يشعر بعد أن في إمكانه التخلص منه، ولم يعد يمكنه أن يتحمل صوره منتشرة رسمياً في كل مكان. ثم ها هم الشبان الغاضبون يقفون في الساحة العامة، وبكل هدوء يقرأون سيرته على الملأ. والأدهى من هذا أن الكتاب الذي نتحدث عنه ليس سيرة رسمية من النوع الذي قد يمر به الناس ويبتسمون، بل هو عمل أدبي درامي حقيقي صدر في ثلاثة أجزاء متتالية بين العامين 1963 و1965 ليقدم عن الزعيم التركي المبجّل صورة في غاية الإنسانية ندر أن حظي بمثلها رجل سياسة في منطقتنا. ومن هنا تتبدى خطورة الكتاب ويظهر تأثيره وتعلق القراء الأتراك به...

> لقد صاغ آيديمير كتابه الضخم متتبعاً جزءاً بعد جزء حياة ونضالات مصطفى كمال، إنما من دون أي مسعى منه للتوقف طويلاً عند البعد السيكولوجي الذي ترى كتب كثيرة أنه كان أساسياً في تحركه منذ البداية. بالنسبة إلى آيديمير، لا شك في أن هذا البعد أساسي لكنه ليس كل شيء، حتى وإن كان الكتاب، في جزئه الأول، يسبر مطولاً سيرة الطفل الذي كانه كمال، ليتابع بعد ذلك خطوة خطوة مساره كشاب ثم كرجل ناضج، ساعياً الى إدراك الأسباب التي جعلت منه.... رجلاً وحيداً. والحقيقة أن الأساس لدى هذا الكاتب ليس أفعال مصطفى كمال وأقواله، بل وحدته التي ما انسحب منها أبداً، تلك الوحدة - التي ينبهنا الكاتب على أية حال الى أنها لم تتحول الى تفرّد في الزمن اللاحق حين أصبح مصطفى كمال «أباً للأتراك» (أتاتورك»).

بل ظلت وحدة درامية تُغرق صاحبها في التفكير ومحاولة تجاوز ذاته. وللتوصل الى تفسير هذا كله، ينكبّ آيديمير منذ البداية على تحليل الأوضاع الأخلاقية والمادية التي حكمت طفولة مصطفى كمال وشبابه. وللوصول الى هذا، صوّر الكاتب ذلك المناخ الأليم لكائن متحدّر من أوساط بائسة، أدرك هو نفسه وبصورة مبكرة، مقدار عبقريته ولا سيما حين كبر وبدأ احتكاكه بالبيئة الريفية التافهة التي كانت تهيمن على مسقط رأسه سالونيك، ثم لاحقاً اكتشافه التفاهة ذاتها لدى الأوساط العسكرية العليا التي سرعان ما لاحظ أنها تحاول خنق مساره العسكري المهني خوفاً من تفوقه. وفي هذا السياق، لافت هنا العرض الشيق والقاسي الذي يقدمه الكاتب، في الجزء الثاني من الكتاب، للصراع الذي راح يدور بين الضابط مصطفى كمال، ورئيسه الضابط الكبير الذي كان يعتبر الأقوى والأكثر شعبية في الأوساط العسكرية حينذاك، أنور باشا. والحقيقة أن هذا الصراع إذ يرسمه قلم آيديمير يبدو هنا جديراً بعمل شكسبيري مميّز. ونعرف أن الصراع بين الرجلين إنما دار من حول مسألتين سياسيتين كانتا بالغتي الحساسية حينذاك: فكرة النزعة الوحدوية الطورانية ومبدأ التحالف مع القيصر الألماني ذي الرغبات التوسعية. في هاتين المسألتين عارض مصطفى كمال رئيسه بقوة.
Profile Image for Ömer Faruk.
163 reviews26 followers
September 5, 2019
Atatürk'ün 1922'den vefat ettiği tarihe kadar, hayatının en verimli ve son kısmı. Eser bir biyografidir. Hatırat değildir, yazarın Atatürk ile olan hatıralarını içermediği gibi Atatürk'ün günbegün yaşadıklarını, hatıralarını da barındırmaz. Onun hayatının bu son kısmında, memleket için vücuda getirdiği inkılaplar ve hem onun hayatının hem de yeni Türkiye'nin dönüm noktaları etrafında, hayatının çok derinine inmeden, onun zihninin derinliklerine inmeyi öne alan bir cilt bu.

Daha doğrusu bu, biyografi ile karışık bir tarih kitabı. Devrin diğer adamlarını da bir nebze tanıyorsunuz bu akış içerisinde. Lakin dediğim gibi Falih Rıfkı'nın Çankaya'sında olduğu gibi özel anılara yer yok bu kitapta, anaakım üzerinde devam edilmiş.

Hem kitabı hem Atatürk'ü, kitaptan şu alıntıyla daha rahat tarif edebiliriz: "Norbert von Bischoff'un dediği gibi o öyle bir heykeltıraştır ki modeli yoktur. Eseri ile onu yarattıkça tanışır ve eserini tanıdıkça yaratır." Bu anlatıma ek olarak, Tek Adam'ın yazım tarzı; Atatürk'ün eserini bu şekilde yarattığı gibi Atatürk'ün şahsiyet edinme ve bir tarihi şahsiyet olma süreçleridir. Atatürk o işleri yaptıkça şahsiyetleşir ve şahsiyetleştikçe o işleri yapar. Bu karşılıklı etkileşimdir. Türkiye'nin yaşadığı süreçler coğrafya, millet ve zaman çerçevesinde Atatürk'ü ortaya çıkartmış, Atatürk de ortaya çıkan bu şahsiyetiyle bu akışa müdahale etmiştir. Kitap bu yaratımı ve müdahaleyi anlatır işte. Bu sebeple dönem ile ilgili bir tarih kitabıdır da aynı zamanda.

Yalnız bazı açıklamalar yapar. Altı ilke gibi, laiklik gibi, kadın meselesi, hayatına giren kadınlar gibi yahut Atatürk kimdir, onun ruhi portresi nedir veya onun dil ve tarih meseleleri üzerine çalışmaları, bu çalışmalara onu iten motivasyon neydi gibi...

İnkılap mefhumuyla ilgili tespitleri gayet iyiydi kitabın. Azınlığın, çoğunluğa zorla dikte etmesi ve inkılabın yalnızca başlangıcının olup sonunun olmayışı gibi. Ayrıca kumandanlar olayı bahsinde tarafgirlik yapmadan aksettirmiş olayı yazar. Atatürk'ün kumandanlar olayında kendisine darbe yapılacağı vehminin, çevresinin de etkisiyle kuruntu olduğunu saptar. Yıllar sonra paşaların emekli edilmesi kararının alındığı geceki toplantıyı İsmet Paşa'ya sorduğunda paşanın "ben o geceyi hatırlamıyorum" diyerek konu hakkında cevap vermek istememesi manidardır. Bir ihtilal yapıldıktan sonra omuz omuza savaşan silah arkadaşlarının yollarının ayrılması durumunu kaçınılmaz olarak nitelendirir yazar. Bu konudaki açıklamaları tatmin edicidir yazarın. Ayrıca İsmet Paşa'nın bahsedilen bu cevabı da Paşa'nın bu kaçınılmazlığı nasıl bildiği ve söylenecek bir sözün olmadığının delilidir.
Profile Image for Beybulat-Noxcho.
273 reviews9 followers
September 23, 2023
"Gazinonun körfeze bakan bir penceresinin kenarında hemen donatılan içki masasında yerini aldığı zaman, artık Selanik'teki haşarı Mustafa Kemal'dir. Önce Rum garsonuna takılır:
-Kral Konstantin de buraya gelip bir kadeh rakı içti mi
-Hayır Paşa Efendimiz...
-O halde İzmir'i neden almak istemiş" (s.23)

Derinlere işlemiş köklerin; gövdenin, ömrü sona erip suları çekilince, kuruyan, güdükleşen,gölgesiz dalcıkları vardır. Bunların üzerine kuşlar bile yuva yapmazlar. Osmanlı Padişahlığı tarih sahnesinden silinirken, bu haldeydi… (s.51)

Bir gece evimden yalnızdım Eşim Adnan bey (Adıvar) eve çok geç geldi…Fakat çok sarhoştu. Kendi kendine söyleniyordu ; -Saltanatı kaldırıyoruz hanım. Saltanat kalkıyor işte. Artık padişah yok. Padişahlık yok…ya, biz bu akşam, saltanatı kaldırmaya karar verdik. Saltanatı kaldırıyoruz. Saltanat kalktı. (s.55-56)

“ Son Gazi …şöyle devam eder ; Zannediyorum ki, ondan sonraki çalışmalarım cümlenin malumudur. Hiçbir yerde beş sene oturmayacak kadar emek sarf etmiş bulunuyorum. Ben zannediyorum ki, bu hizmetlerimden dolayı milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum. Belki bütün İslam aleminin teveccühüne mazharım (s.68)

Daha ilk temaslarda açığa çıktı ki, gelenlerin de en önemli gördükleri dava din, hilafet gibi meselelerdir! Gazi’ye de soruyorlardı:
- Yeni hükümetin dini olacak mı?
- Vardır efendim, islam dinidir. İslam, dini fikir hürriyetine mani değildir
- Yani hükümet bir din ile tedeyyün edecek mi?
Fakat her sabrın bir sınırı vardır:
- Edecek mi, etmeyecek mi bilmem!... (s.71)

“ Ölüm, yaradılışın tabii bir kanunudur. Fakat bazen ne hazin görünüşler arzeder. Burada yatan validem, cebrin, zulmün, bütün milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir idarenin kurbanı olmuştur” (s.76)

“Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Milletimiz yeniden bir devlet vücuda getirmiştir. Adına Türk Devleti derler. Bu devlet Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti tarafından idare olunur” (s.77)

İsmet Paşa hakkında;
“Nizam dışı hareketlerin coşkun öncüsü ve bir heyecan adamı değildi” (s.101)

“İsviçre Konfederasyonu Başkanı sözlerini “Yeryüzünde iyi niyetli insanlara selam” cümlesi ile bitirdi. (s.103)

“En büyük ruhlu adamlar bile, şahsi kuvvet sahibi olmanın cazibesine mukavemet edememişlerdir” (s.157)

“Zaman henüz, çok şeylere gebeydi” (s.159)

“İhtilalci kadronun bir gün kendi içinde parçalanması, ihtilallerin değişmez kanunudur. Eğer bir Milli Mücadele’ye bir ihtilal dersek, o da bu kanunun hükmünden kendini kurtaramadı. Ve ihtilali yapan kadro, bir gün kendi içinde parçalandı” (s.175)

“Her ihtilalin, vakti gelincei kendi çocuklarını yemenin kaçınılmaz bir kanun olduğu, bu sayfadalarda tekrarlanmıştır” (s.192)

“TOPRAK YAĞMURA KANMAYINCA” (s.199)
“İnkilabı, başlayan tamamlayacaktır” (s.208)

“ÖLÜ MAZİ, GELENEK DEMEK DEĞİLDİR” (s.217)

“Mahkeme hızla ilerledi. Ama arada hoş sahneler de geçti. İTC devri hariciye nazırlarından Ahmet Nesimi Beye:
-Harbe nasıl girildi ?
Diye sorulduğu zaman onun cevabı şu şekilde idi:
-Ben hariciye nazırı oldum ama, siyasetle meşgul değildim. Zaten karım da siyasetle uğraşmama müsaade etmiyordu” ( s.269-s.270)

“Cumhuriyet, Bizans’ı adam edecektir” (s.279)

"insan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli..." (Atatürk, 17 Mart 1937) (s.309)

“Ama şu gerçektir ki Atatürk, aktif hayatın çarklarından, devlet meselelerin çatışalarından gittikçe çekiliyordu. Halkın ona biçtiği efsanevi kahraman libası ve büründüğü resmi heybet içinde gittikçe kendi içine gömülüyordu. Ama milletin muhayyilesinde gittikçe insanüst bir varlık haline geliyordu” (s.355)

“Çalışan fabrikanın seslerini duyduğunda
-İşte bu bir musikidir” (s. 358)

“Halkın en düşündürücü hali, onun susuşudur. Eğer halk susuyorsa, homurdanıyor demektir” (s.363)

“Şu sözler M. Kemal’indir;
“ T.B.M.M Hükümetinin sabit, olumlu ve maddi bir siyaseti vardır. O da, Türkiye’nin belirli milli sınırlar içinde, hayatını ve istikbalini sağlamaktır” Aralık 1921
M. Kemal çağında yaşayan dünya liderleri içinde, kendi memleketinin dış siyaseti için böyle bir sözü, yalnız M. Kemal söyleyebilmiştir. Çünkü bu liderlerin hemen hepsini gözleri, kendi sınırlarının dışındaydı (s.383)

“Benim takip ettiğim hattı hareket, ancak kendi fikrimin mahsulüdür” (s.420)

“Halktan biri olarak doğdu. Bir adsızdı. Adını kendi yaptı. Ama öldüğü gün ona: -Milletin en büyük evladı, dediler. Çağın ve insanlığın en büyük evladı, dediler…Şimdi hem soydaşları, hem bütün dünya, O’nu böyle anarlar” (s.441)

“Şahsiyet; Ben’in, yani Ene’nin tekamülüdür” (s.449)

“Eseri ile, onu yarattıkça tanışır ve eserini, tanıştıkça yaratır” (s. 450)

“Kısacası kendi mihveri etrafında bir insandı. Bu bakımdan yalnızdı. Ama, kimsesiz değildi” (s.456)

“Kızım! Sen bir kocayla değil, kaplanla evlendin. Kaplana gem vurulmaz” (Velet Çelebi’nin Latife hanıma cevabı ) (s.460)

“Hayatımda yaptığım en büyük hatalardan bir evlenmekti” (s.461)

“Bir Bozkurt bekleniyordu ve elbet bir gün o Bozkurt gelecekti”

“ Prof. Dr. Herbert Melzig ….
-Kendimi sofra başında ve içtiği zaman daha iyi buluyordu. Asıl şahsiyeti ve iç alemi o zaman beliriyor. İçmeden önce sakin, iddiasız, hatta mahcup bir insan. Gerçi aralarında başka benzetme noktaları yoktur ama, bu noktada EDVARD 8 de böyledir. (eski İngiliz Kralı) Sofrada oturup içkisini almadan önce EDVARD 8, hatta hiç yaşamaz gibidir. Ama ondan sonra bir başka insan meydana çıkar. Böyle şahsiyetler ancak kendi alışkanlıkları içinde kendilerini bulurlar ve bu alışkanlıklar içinde yaşarlar” (s.510)

"Atatürk'ün ilk bezginliğini Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde sezmiştim. Hepimiz bu yıldönümü kutlamaya heyecanla hazırlanıyorduk. Halbuki akşam sofralarından birinde Atatürk: - Bana gelince, ben bir şey hissetmiyorum" (Tek Adam, Cilt 3, s.512)

“… Dans eder. Ama bu balo, son balosudur. Ona şahit olan gazeteciden şunları dinleyelim:
Asker gibi genç ve mevzun adımlarla büfeden ayrıldı. Orkestra şefine:
-Sarı zeybek…
Diye haykırdı ve adında Ödemiş ve Aydın efelerini de hayran edecek bir zeybeğin kahraman figürlerini icraya başladı. Bu bir kahramanlık ayini idi. Tıbbın derin üstatlarından:
“Rejime riayet ederse nihayet dokuz ay yaşayabilir, bir yıl yaşaması için bir mucize bile kafi gelmez teşhisini alan ve bunu bilen bir adam, dizlerini yere vura vura zeybek oynuyordu. Bu, ölüme meydan okumak demekti…
“Saray erkanı bu vaziyete korkarak bakıyorlardı. Yine o anda onun, bu teesürde bir merhamet sezmiş ve kızmış gib, raksına bir kat daha şiddet verdiği görüldü. Tahtaya vuran dizlerinden çıkan sesler, kafesinden kurtulmak isteyen kükreyişini andırıyordu…
“Orkestra, zeybeğin son notalarını bitirince, kadınlar ve erkekler, göstermemek için ipekli mendillerini acele acele gözlerine bastırılarken Atatürk, ağız dolusu bir kahkaha attı…” (s.519)

“Bunlar hiçbir şeyden anlamıyorlar. İcap ederse içmeyeceğim. Fakat bunlara hastalığımın rakı ile hiçbir alakası olmadığını da ispat edeceğim” (s.521)

“Ölümü istemek bir cesaret değildir, ama, ölümden korkmak da bir ahmaklıktır” (s.521)

“Zaten ulu ağaçlar gibi ulu şahsiyetlerin de hayattan kopuşu güç ve çetindir”

“Atatürk’ün yatak odasına girenler değil, kafasına girenler tanır” Falih Rıfkı Atay

“İnkilap devri, eğer Cumhuriyet ilanını başlangıç alırsak, 29 Ekim 1923’ten, 3 Kasım 1928’e kadar, 5 yıl 1 ay sürecektir” (.s.532)
Profile Image for cagatay tanyildiz.
29 reviews3 followers
April 3, 2025
Serinin bu son eseri yazarın ne zor bir işi pek layıkıyla yaptığını kanıtlar niteliktedir. Mustafa Kemal’in insani yönünü, şahsiyetini ve onu oluşturan koşulları hakkıyla verir.

Zaman zaman onun çevresinde bulunmuş olmanın duygusallığına kapılarak abartıya kaçan ifadeler olsa dahi gerek bunu kendisinin ifade etmesi gerekse de Mustafa Kemal’in yüksek başarılarının tesiri bunu mazur kılmalıdır.

Atatürk inkılaplarını ve doktrinsizlik anlayışını, CHP’nin 6 okunun dayandığı temelleri ve belki de tam bir ifadeye bağlanmayışının tesirlerini, Kurtuluş Savaşı‘nı veren kadronun arasındaki dinamikleri ve daha fazlasını bu eserde etraflıca bulmak mümkün.

Türkiye’yi, Atatürk’ü ve dahi kendini anlamak isteyen her Türk vatandaşının faydalanması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Bu seriyi okuduktan sonra hissettiğim geç kalmışlık ve ona bağlı mahcubiyet duygusu sanıyorum hep benimle kalacak.
29 reviews
January 11, 2021
Temel eser niteliğindedir. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının okuması gereken bir yapıtlar serisinin son kitabıdır. Şevket Süreyya Aydemir üçlemenin son serisinde, büyük zafer kazanıldıktan sonraki safayı Atatürk'ün ölümüne kadar yazar. Kitabın son bölümünde ki 9 umde veya 6 ok fikrinin doktirinleşmemesinin incelenmesi ve Mustafa Kemal'in önemli şahsiyet tahlilleri ilgi çekicidir. Ayrıca, yazar kitabın son serisinde de ilk ikisinde olduğu gibi okuyana pek fayda sağlayan özet tarihi dipnotlarla, okumayı zenginleştirmektedir.
Profile Image for Konstans.
46 reviews1 follower
October 4, 2024
yorumu üçüncü cilde bıraktım.

bu kitap bir mustafa kemal biyografisinden ziyade 1881-1938 arası aydemirin bahsetmeye değer bulduğu muhtelif hadiseler ve olgular kitabı. bazen bu kitap " bir biyografiden ziyade bir tarih kitabı" olarak tanımlanır bence bir tarih kitabı da değil yukarıda dediğim gibi aydemir ne hakkında yazmak istemişse onu yazdığı üç ciltlik bir metin. burada daha çok mustafa kemalden bahsedesi geldiği için adı tek adam olmuş.
aydemir idealist bir adam suyu arayan adamı okuyan ne kadar idealist ve ideallerine, fikirlerine tutkuyla bağlı biri olduğunu anlamıştır. dolayısıyla bu üç ciltlik eserde etraflıca yazılmış bir atatürk biyografisi bulacağını umanlar hayal kırıklığı yaşayabilir. ben bunu yaşadım. aydemirin tutkulu bir idealist oluşu onun üslubunu didaktikleştiriyor. ancak ben bunu sıkıcı bir didakliklik olarak deneyimledim. bir konudan bahsederken onun doğuşuna kadar gitmesi konuya sabit bir çerçeve çizmeyip o esnada aklına gelen her açısında değinmeye çalışması bana oldukça yorucu ve dikkat dağıtıcı bir okuma deneyimi yaşattı. bu dediklerimi başlık başlık bölüm bölüm yazar örneklendirebilirim ama yapmayacağım o kadar uzatmak istemiyorum. yani atatürkün şahsiyetinden bahsedecekken şahsiyet nedir diye uzun uzadıya kavram tanımı ve analizi yapmaya ne gerek var. açtığı her başlığın temasını başlangıçtan o güne kadar biçiminde ele alıp anlata anlata bitiremeyişi yüzünden hemen hemen her bölümde ben okuyorum ya konu neydi sorgulamasını yaşadım. dikkati kolay dağılan ve odaklanma problemi yaşayan biri değilim. okumak için belirli şartların sağlandığı fiziksel ortamlar da aramam. okuduğum metne çok kolay dikkatimi verip faydalı bir okuma- öğrenme deneyimi yaşarım ama bu kitap benim için büyük bir okuma savaşı oldu. basıldığı dönemde bugünkü gibi atatürk biyografisi çeşitliliği olmadığı için koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler atasözü sık sık aklıma geldi.
bu kadar dağınık ve neyden bahsettiğini toparlayabilme sorunu yaşadığını düşündüğüm metni hiç sevemedim. aydemirin çizdiği atatürk portresini bile anlayamadım. tam olarak şunu söylüyor diye bir tez edinemedim. bu kitabı okuma amacım buydu. tek anladığım atatürkü ilahlaştırarak övme akımını başlatan kişi olduğu. atatürk şöyle bir adamdır ama şöyle adamlar böyle olurlar ama o böyle değildi böyle olanlardan hiçbir zaman olmadı biçiminde garip bir övgü-aklama üslubu var. gerçek bir insandan bahsettiğini tekrarlayıp durmuş ama o kadar insanüstü bir atatürk yaratmış ki anlamadım şimdi bizden biri miydi yoksa yaratılmışların en üstünlerinden miydi? zihnimde bir atatürk imgesi oluşamadı bir türlü bu uçlarda gezen anlatım yüzünden. örneğin yakup kadri karaosmanoğlunun kısacık atatürk kitabı bile baya canlı bir portre çiziyordu aydemirinki son derece soyut bir atatürk olarak kaldı benim için.
aydemir sosyalist komünist çizgide bir insan direkt sosyalist komünist demedim suyu arayan adamdaki karyola hikayesini hatırlayanlar anlayacaktır. sosyalizm komünizim konularından bahsetmeye neden bulmaya görsün aha yandık bitmeyecek bu bölüm dedim her defasında.
üç cildin içinde atatürk hakkında bahsedilen kısımları toplasak birinci cildin yarısı kadar anca çıkar. ha denilecek ki yahu sadece atatürkten mi bahsedilsin adamın dahlinin olduğu olaylar mekanlar vs ele alınmasın mı tek boyutlu biyografi mi olur? yoo hayır olmaz ancak benim eleştirim aydemirin burada dozu ayarlayamaması yani oluşan komünist partilerin taaa rusyada atılan köklerinin cemaziyelevvelinden uzun uzun bahsetmeye değer ama tekalifi milliye emirleri eh işte atatürkün evliliği eh aile adamı değildi. bu kadar. bir şahsın hayatını şekillendiren doğrudan onu anlamayı sağlayacak gelişmeler ve girişimlerin bir çoğu kısa kısa anlatılıp burada bundan daha fazla bahsetmeye gerek yok denilerek noktalanıyor ama atatürk için dolaylının dolaylısı bir çok konu sayfalarca paragraflarca analiz edilip inceleniyor. bu benim için metni okuma amacımla arama mesafe koyması bakımından olumsuz bir ayrıntı oldu.
ayrıca dipnotlar mevzusu . ben aydemirin metinlerini yazarken ayrıntılı bir ön çalışma, planlama yaptığına inanmıyorum. buna metnin içinde zaten ayrıntılarıyla bahsedip bahsetmeye doyamamış olacak ki dipnotlarda da sayfanın yarısını kaplayacak uzunlukta ekleme yapması beni ikna etti. dipnotlar hem çok dikkatimi dağıttı hem de okuduğum kısımla ilgili olarak tekrar tekrar aynı şeyi okuduğumu düşündürdü.
ikinci adam ve enver ciltlerini de okuma niyetiyle çıktığım bu yola benden bu kadar diyip nokta koyuyorum. aydemir benim okuyabildiğim bir yazar değil kesinlikle buna ikna oldum.
benim gibi bahsedeceğini vaat ettiği konu ile ilgi çekip mutlu bir okuma deneyimi sunan derli toplu metinleri sevenler için bence doğru bir metin değil. oldukça dağınık, gereksiz uzatılan konulardan mürekkep sık sık ben ne okuyorum ya hissi yaşatan bir metin oldu.
Profile Image for Pinar.
530 reviews34 followers
March 10, 2018
Tek Adam serisinin son kitabı. 1922-1938 yıllarını ekonomik ve politik gelişmelerini anlatmış. Kitapta böyle bir tarih çalışmasına çok uzun yıllar önce niyetlenmiş ve bu çerçevede İttihatçılarla görüşmeler yapmaya başlamış olduğu bilgisini de ediniyorsunuz. İyi çalışılmış bir eser.

Kitapta Lozan, İzmir süikasti, çok parti denemeleri, hilafetin kaldırılması gibi başlıklardan nitelikli kadro sıkıntısına çeşitli boyutlara objektif olarak değinilmiş. Dönemin ekonomik-politik gelişmeleri kısmen değinilmiş olsa da daha çok İkinci Adam eserine bırakılmış.

Şevket Süreyya Aydemir'i şimdiye kadar okumamış olduğum için biraz üzgün de olsam hala okuyacak kitapları olduğu için seviniyorum. Şimdilik sırada İkinci Adam ve sonra bulabilirsem Menderes ve Enver Paşa var..

"Atatürkçülük, Atatürk'ün bıraktığı yerden, onu daha ileriye götürmektir. Bunun ölçüsü basitir: Etrafımıza baktığımız, toplumun sesini dinlediğimiz ve ruhumuzun dileklerine kulak verdiğimiz zaman kendimizi, eğer hala Atatürk'ün fethedebildiği sınırlar içerisinde buluyorsak, ondan sonra ilerlememişiz, hatta gerilemişiz demektir. Eğer bulunduğumuzve teneffüs ettiğimiz hava onun bize sağladığından da geri ise, ona ihanet ettiğimizi düşünebiliriz..."
Profile Image for Mehmet Emin Tapan.
18 reviews
December 22, 2023
Üçlemenin son kitabı, bitirmekten hem onur duyduğum hem de hüzünlendiğim bi kitap oldu.
Lozan’la ve Cumhuriyet İlanı ile başlayan kitap maalesef ki atamızın zamansız ölümüyle son buluyor.
İnkılapların anlatılırken ne kadar kolay yapılmış havasına kapıldığımız tarih dersleri için bence birebir bu kitap, o yıllardaki iklimi, gerginliği, önder kadronun dağılışını görmek ama her şeye rağmen dimdik kalmış bir lider önderliğindeki gelişimi görmek çok değerliydi.
Kitabın bence en önemli kısmı şahsiyeti adı altında geçen bölümdür, bütün kitapların özeti gibi olan bu bölüm Atatürk ve Atatürkçülüğü anlamak adına çok önemliydi.
Şevket Süreyya zaten çok değerli bir yazar, sırada İkinci Adam ve Enver Paşa serileri var.
Profile Image for Kubilay Özdemir.
270 reviews5 followers
January 3, 2025
Boğazım düğümlenerek bitirdim kitabı. Ne kadar büyük bir adam ki anlatmaya kelime bulamıyorum. Ne kadar şanslı bir milletiz ki böyle yol gösteren bir önderimiz oldu. İşin ilginç yanı Atatürk adına savaşlar mı daha zordu yoksa Cumhuriyet kurulduktan sonra bir milleti muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak ve modernleştirmek için girişilen inkılapları topluma kabul ettirmek mi daha zordu inanın net bir yargıya varamıyorum. Tek bildiğim mutlaka okunması gereken üç ayrı kitap olduğu.

Atatürk başta olmak üzere bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun.
128 reviews
June 15, 2022
Uzun süren çok keyifli bir yolculuğun ardından Mustafa Kemal serüvenin sonu.

Daha çok Mustafa Kemal'in yılmaz devrimciliğinin anlatıldığı, onun nasıl bir doktrin ve kalıplar adamı değil tam bir aksiyon ve hareket adamı olduğunun çok net ifade edildiği bir eser.

Son bölümündeki derin karakter analizleri ile toparlanan eserin sonunda Ulu Önder'e bu dünyada bedenen veda ediyor ve her gün biraz daha Onu anlamak için çalışmaya devam ediyoruz.
83 reviews
December 13, 2020
Atatürk'ün 1922 ve ölümü arasındaki dönemini olayların detayında çok boğulmadan, daha insani bir yönle anlatan eser. Şevket Süreyya'nın derin politik bilgisi ile birleşince gelen yorumlamalar ve dipnotlar ile Ulu Önder'in insani yanını başka kimsenin pek yansıtmadığı şekilde objektif olarak yansıtan bir yapıta ulaşabilmi�� olduk, Atatürk hakkında bir başyapıtın son cildi...
Profile Image for Atilla Gallipoli_1915.
67 reviews1 follower
January 7, 2024
Kuru bir biyografi degil ayni zamanda döneme ayna tutan sosyolojik yorumlariyla da alanindaki en basarili kitap... Kendisi de o donemlere bizzat tanik olan, hatta marksist fikirlerinden dolayi tutuklanan yazar, 60'lardan bakarak "zamanin ruhu" olgusuna cokca vurgu yapmis ki bu bile objektiflik gostergesidir. Okullarda inkilap tarihi dersi yerine "tek adam" serisi okutulsa keske...
3 reviews
March 15, 2021
ATATÜRK'Ü tanımak için mutlaka okunması gerek, 1.2.3 cildi de okudum Şevket Süreyya Aydemir çok güzel anlatmış.
Profile Image for Murat Kutbay.
27 reviews
September 7, 2024
Savaş sonrası reform dönemini ve Mustaf Kemal'in kurucu kadroyla ayrışmasını anlatan serinin devamı niteliğinde özel bir çalışma.
68 reviews1 follower
May 14, 2025
Kesinlikle okunması gereken bir eser, o yüzden bu tekrar okuyuşum. Ama yazarın bazı meselelerin çok fazla üstünde durduğunu bazı meseleleri ise yüzeysel ele aldığını söyleyebilirim.
30 reviews17 followers
December 12, 2021
Serinin son kitabı olması vesilesiyle üçlemeyi değerlendirmek daha doğru olacaktır. İlk sayfasından beri bildiğim bir hikayeyi baştan okumuyormuş gibi heyecanlıydı. Büyük bir insanın anlatısı olduğu, kitabın sizi başka kitaplara, daha fazla bilgiye sevk etmesinden belli. Atatürk'ün hayatını ve eserini anlamak için Nutuk eseriyle birlikte okunması şart olan bir seri olduğunu düşünüyorum. İçerik ile ilgili konuşmaya tarih bilgim yetmez ancak içinde bulunulan durumların nedenleri ve çözümlerini bulabileceğiniz bir kitap olduğu kanaatindeyim. Kesinlikle öneririm.
Profile Image for Ayse Sen.
169 reviews1 follower
February 5, 2014
1922-1938 dönemi hakkında okuduğum en güzel, en aydınlatıcı kitaptı. Atatürk'e yapılan İzmir suikastını ilk kez bu kadar ayrıntılı bir şekilde bu kitapta okudum.Sn. Aydemir kendi de olaylara tanık olduğundan, ilk ağızdan yazılmış çok samimi bir kaynak. kitapta insanı duygulandıran bölümler de var. Yakın tarihimizi hepimizin bilmesi gerekiyor ve bu seri herkeste bulunmalı.
Profile Image for Mustafa Şahin.
452 reviews106 followers
December 5, 2013
Üçlemenin son halkası, bir nevi serinin sonucu. Atatürk ilkeleri, inkılâpları, tek partili dönem, dış ilişkiler ve daha bir sürü mesele enikonu incelenmiş. Okumak lazım.
Profile Image for İ. Serhat.
62 reviews
October 27, 2021
Milli Eğitim Bakanı ya da YÖK başkanı olsaydım bu kitabın 3 cildini de okutmadan insanları mezun etmezdim. : )
3 reviews
Read
May 19, 2018
This book tell lifestory of Mustafa Kemal Pasha.Author lived Kemalist Revolution.And he took various duties in the Kemalist Revolution State
Displaying 1 - 28 of 28 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.