Son İnsan - 26
(Şimdi, İzmir)
Sonunda teknelerdi. Basın ordusundan kurtulmuşlardı. Evren sinirliydi ama: “Ne kadar güzel oldu bu işte! Kimliklerimizi öğrenmişlerdir çoktan.” “Merak etmeyin, o konu halledildi. Hiçbir kamera çektiği görüntüleri aktarmayı başaramadılar.” diye rahatlattı General. “Bu yüzden mi benim kameralara bir şey yapmamı istememiştin?” dedi Klik hemen. “Evet, hiç birinizin o kadar insanın önünde özel yeteneklerinizi göstermenizi istemedim. Bu büyük sıkıntılara gebe olabilirdi. Neyse ki bizde de ekipman yok değil, limuzinlerimizde bu tür durumlar için önlem alınmıştı önceden. Kameralar çektikleri görüntüleri hiç yere gönderemiyor, dahası çektikleri her şey de siliniyordu. Muhabirler arasından sizi tanıyan yoksa sorun olmayacaktır, bir tek Ozan’ın görünmemesi lazımdı. Onu da hallettik diye düşünüyorum.” Manuel ile Illyra durumdan memnun görünüyorlardı. İkisi de rahatlamışlardı. Rüzgarın keyfini çıkartıyordu Illyra. Manuel ise konuşmaya nasıl başlayacağını düşünüyordu. En iyisi direk konuya girmek diye düşündü: “Sanırım sana bir özür borçluyum.” “Anlamadım?” “Basın karşısında öyle elini tutmam pek uygun bir davranış değildi. O kadar insana yanlış bir görüntü sunmuş olduk. Bizi şey sanmışlardır.” “Ney sanmışlardır?” “Anla işte ne olacak. Sevgili filan işte.” “O anda insanların bunu umursadığını sanmıyorum. Dahası o anda ikimizde endişelenmiştik ve cesarete ihtiyacımız vardı.” Manuel konuşmanın gidişatından memnun olmuştu. Konuşmaya devam etmenin ilişkilerine fayda mı zarar mı getireceği konusunda tereddütleri vardı ama. “Ne oldu? Sessizleştin birden.” “Hiç sadece benden rahatsız olmamana sevindim.” “Neden öyle düşünmüştün ki en başta?” “Eski anılar sadece. Genelde kızlar benden pek hoşlanmazlardı da.” Illyra kendini tutamadı ve gülmeye başladı. Anlaşılan ergenlikte kalmış sorunları vardı karşısındaki insanın. Reddedilmek gibi kötü bir anısı da olmalıydı. Manuel, Illyra’nın gülmesini iyiye işaret olarak yorumlamak istese de eski anılar bir türlü zihninden çıkmıyordu. Kedi Çocuk geminin battığı noktaya yaklaştıkça heyecanlanmaya başlamıştı. Sadece onun hissedebileceği bir şeydi bu, nasıl anlatacağını da bilemiyordu. Ama olayları çözmeye başlamıştı, en azından geminin nasıl battığını anlamıştı. “Hepinizin etrafıma toplanmanızı öneriyorum, çünkü birazdan size bir geminin nasıl olur da ortada bir delik yokken batmış olduğunu anlatacağım.” Hepsi Kedi Çocuk’un çevresindelerdi. Kedi Çocuk anın tadını çıkartmak istiyordu. Kimsenin bilmediği şeyleri o biliyordu. Bilginin gücü tarif edilemez bir şeydi. Paranın, aşkın, bedenin gücü kadar fark edilemese de Kedi Çocuk bilgi sahibi olmayı her şeye değer bulurdu. Bu yüzden hayatını her konuda kendini geliştirmeye adamıştı, eh ne de olsa zaman konusunda bir sıkıntısı da yoktu. “Anlat bakalım, Kedi Oğlan.” dedi Firble ve Kedi Çocuk anlatmaya başladı. “Benim yeteneğimi biliyorsunuz. Bir nesneye dokunduğumda onu yıllar önceki ya da sonraki haline döndürebiliyorum. İşte burada da olan bu. Birisi gemiyi bundan bana kalırsa elli yıl sonrasına döndürmüş ve geminin bundan elli yıl kadar sonra yüzecek kadar sağlam olmadığına inanıyorum. Gemi battıktan sonra da gemi yine günümüzdeki zamanına geri getirilmiş, bu yüzden de hiçbir yerinde delik bulunamadı.” “Ama anlayamıyorum, uydudan incelenen görüntülerde gemi hiç de batarken eskimiş gibi görülmüyordu.” dedi General Serhat. “Çok basit. Sadece geminin alt tarafına uygulamış bunu, böylece aşağısı eskidi mi yine iş bitmiş olacaktı. Sanırım bu da bizi daha korkunç bir gerçeğe götürüyor.” diye yanıt verdi Kedi Çocuk. “Neymiş o gerçek?” “Benim yeteneğimden olup da benden daha güçlü olan biri daha var. Dokunmadan, uzaktan kocaman bir gemiyi ve sadece geminin istediği kısımlarını zamanda yolculuğa çıkartabilecek kadar güçlü hem de.”
General Serhat konu hakkında bir yorumda bulunmadı, ama yüzlerinde okunan şey Kedi Çocuk’un yaptığı bu tahminin onu rahatsız ettiğiydi.
Sonunda teknelerdi. Basın ordusundan kurtulmuşlardı. Evren sinirliydi ama: “Ne kadar güzel oldu bu işte! Kimliklerimizi öğrenmişlerdir çoktan.” “Merak etmeyin, o konu halledildi. Hiçbir kamera çektiği görüntüleri aktarmayı başaramadılar.” diye rahatlattı General. “Bu yüzden mi benim kameralara bir şey yapmamı istememiştin?” dedi Klik hemen. “Evet, hiç birinizin o kadar insanın önünde özel yeteneklerinizi göstermenizi istemedim. Bu büyük sıkıntılara gebe olabilirdi. Neyse ki bizde de ekipman yok değil, limuzinlerimizde bu tür durumlar için önlem alınmıştı önceden. Kameralar çektikleri görüntüleri hiç yere gönderemiyor, dahası çektikleri her şey de siliniyordu. Muhabirler arasından sizi tanıyan yoksa sorun olmayacaktır, bir tek Ozan’ın görünmemesi lazımdı. Onu da hallettik diye düşünüyorum.” Manuel ile Illyra durumdan memnun görünüyorlardı. İkisi de rahatlamışlardı. Rüzgarın keyfini çıkartıyordu Illyra. Manuel ise konuşmaya nasıl başlayacağını düşünüyordu. En iyisi direk konuya girmek diye düşündü: “Sanırım sana bir özür borçluyum.” “Anlamadım?” “Basın karşısında öyle elini tutmam pek uygun bir davranış değildi. O kadar insana yanlış bir görüntü sunmuş olduk. Bizi şey sanmışlardır.” “Ney sanmışlardır?” “Anla işte ne olacak. Sevgili filan işte.” “O anda insanların bunu umursadığını sanmıyorum. Dahası o anda ikimizde endişelenmiştik ve cesarete ihtiyacımız vardı.” Manuel konuşmanın gidişatından memnun olmuştu. Konuşmaya devam etmenin ilişkilerine fayda mı zarar mı getireceği konusunda tereddütleri vardı ama. “Ne oldu? Sessizleştin birden.” “Hiç sadece benden rahatsız olmamana sevindim.” “Neden öyle düşünmüştün ki en başta?” “Eski anılar sadece. Genelde kızlar benden pek hoşlanmazlardı da.” Illyra kendini tutamadı ve gülmeye başladı. Anlaşılan ergenlikte kalmış sorunları vardı karşısındaki insanın. Reddedilmek gibi kötü bir anısı da olmalıydı. Manuel, Illyra’nın gülmesini iyiye işaret olarak yorumlamak istese de eski anılar bir türlü zihninden çıkmıyordu. Kedi Çocuk geminin battığı noktaya yaklaştıkça heyecanlanmaya başlamıştı. Sadece onun hissedebileceği bir şeydi bu, nasıl anlatacağını da bilemiyordu. Ama olayları çözmeye başlamıştı, en azından geminin nasıl battığını anlamıştı. “Hepinizin etrafıma toplanmanızı öneriyorum, çünkü birazdan size bir geminin nasıl olur da ortada bir delik yokken batmış olduğunu anlatacağım.” Hepsi Kedi Çocuk’un çevresindelerdi. Kedi Çocuk anın tadını çıkartmak istiyordu. Kimsenin bilmediği şeyleri o biliyordu. Bilginin gücü tarif edilemez bir şeydi. Paranın, aşkın, bedenin gücü kadar fark edilemese de Kedi Çocuk bilgi sahibi olmayı her şeye değer bulurdu. Bu yüzden hayatını her konuda kendini geliştirmeye adamıştı, eh ne de olsa zaman konusunda bir sıkıntısı da yoktu. “Anlat bakalım, Kedi Oğlan.” dedi Firble ve Kedi Çocuk anlatmaya başladı. “Benim yeteneğimi biliyorsunuz. Bir nesneye dokunduğumda onu yıllar önceki ya da sonraki haline döndürebiliyorum. İşte burada da olan bu. Birisi gemiyi bundan bana kalırsa elli yıl sonrasına döndürmüş ve geminin bundan elli yıl kadar sonra yüzecek kadar sağlam olmadığına inanıyorum. Gemi battıktan sonra da gemi yine günümüzdeki zamanına geri getirilmiş, bu yüzden de hiçbir yerinde delik bulunamadı.” “Ama anlayamıyorum, uydudan incelenen görüntülerde gemi hiç de batarken eskimiş gibi görülmüyordu.” dedi General Serhat. “Çok basit. Sadece geminin alt tarafına uygulamış bunu, böylece aşağısı eskidi mi yine iş bitmiş olacaktı. Sanırım bu da bizi daha korkunç bir gerçeğe götürüyor.” diye yanıt verdi Kedi Çocuk. “Neymiş o gerçek?” “Benim yeteneğimden olup da benden daha güçlü olan biri daha var. Dokunmadan, uzaktan kocaman bir gemiyi ve sadece geminin istediği kısımlarını zamanda yolculuğa çıkartabilecek kadar güçlü hem de.”
General Serhat konu hakkında bir yorumda bulunmadı, ama yüzlerinde okunan şey Kedi Çocuk’un yaptığı bu tahminin onu rahatsız ettiğiydi.
Published on July 03, 2014 07:10
No comments have been added yet.