Koruyucular
Not: Lise 3'teyken yazdığım çok eski bir öykü, zamanında sınıf arkadaşım olan dostum Egemen ile kurgusal maceralarımı yazdığım fantastik bir öyküydü. Hey gidi günler...

İzmir’in tarihi okullarından biriydi İzmir Kız Lisesi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Atatürk tarafından açılmıştı. Karma sisteme geçtiği halde tarihi bir okul olması maksadıyla ismi değiştirilmemişti. Okul bir ana bina bir de ek binadan oluşmaktaydı. Sol tarafında askeriye yer almaktaydı. Askeriyenin olduğu tarafın yakınında bir şelale akardı. Üst tarafına futbol sahası onun altına da basketbol ve voleybol sahası yapılmıştı. Ana binanın spor salonu, kantini, yatılı bölümü ve müdürenin bazı geceler kaldığı kuleye benzeyen yapısı arka bölümündeydi. Ortada törenlerin yapıldığı bir alan ve yanında da küçük sınıfların bulunduğu ek bina yer alıyordu. Giriş çapraz bir şekilde ilerleyen bir merdivenle karşılıyordu gelenleri. Üç katlı merdivenli girişin ikinci katında güvenlik vardı. Okulun çoğu yerine güvenlik kamerası da yerleştirilmişti. Okulun kütüphanesi ana binanın ikinci katında ve ön tarafında yer alıyordu. Kütüphane de sadece kitaplar yoktu. Üç tane bilgisayar da öğrencilerin ihtiyacını karşılamak için alınmıştı. Okul tam gündü. Yani 08.30’da dersler başlar, Pazartesi ve Salı günleri dokuzuncu sınıflar hariç 16.00’da diğer günler de tüm sınıfların dersleri 15.15’te biterdi. Saat 12.00’da öğle tatili verilirdi. Okulun hem yemekhanesi hem de kantini vardı. İsteyen istediği yerde yiyebilirdi. Okulun kütüphanesinde öğle tatili, iki arkadaş Gürhan ve Egemen ders çalışmaktaydı. Gürhan hafif kilolu, orta boylu, gözlüklü, esmer ve kepek sorunu yaşadığı için saçı azalmaya başlamış biriydi. Türkçe ve tarih dersleri yani ezber dersleri çok iyiydi. Bu dersleri iyi olmasına rağmen sayısal bölümdeydi. Şimdi zar zor liseyi bitirmeye çabalıyordu. Egemen zayıf, esmer, saçını kestirmemeye kararlı, matematiği kuvvetli, çabuk öğrenen bir zekâya sahip biriydi. Çabuk sinirlenirdi. Fazla konuşmayı da sevmezdi. Tüm amacı üniversite sınavından iyi bir puan alıp istediği bir üniversiteye girmekti. Kütüphanede fazla öğrenci yoktu. Egemen fizik çalışıyordu. Gürhan da dalgın bir vaziyette onu izlemekteydi. Diğer öğrencileri rahatsız etmemek için kısık sesle konuştu: “Egemen!” “Ne var?” “Bak. Rüyamda çok harika bir şey gördüm.” Egemen fizik kitabından gözlerini ayırıp Gürhan’a döndü: “ Yine ne gördün?” “Rüyamda uçabiliyordum. Rüzgarı bile hissettim.” Egemen sıkkınlığı belli edercesine bir bakış attıktan sonra: “Bir daha pencereyi açık unutma. Üşütüyorsun.” Gürhan, Egemen’in dediğini duymazdan geldi. Heyecanla gördüğü rüyanın devamını anlatmak istiyordu: “Seni de gördüm” Egemen öylesine: “Ben ne yapıyordum?” “ Saat gecenin bilmem kaçıydı. Sen Göztepe İskelesi’ndeydi. Vapura biniyordun galiba. Birden suya atladın.” “Sonra?” “Bir daha yüzeye çıkmadın.” “Bu mu?” “Hayır. Ama ben senin boğulmadığını biliyordum.” “Peki gerçek olan neymiş?" “Sen sanki denizde bir yunusa tutunmuş derinlere iniyordun. Boğulmak gibi bir endişen yoktu. Çok mutluydun.” Egemen kitabını kapattı. Sert bir ifade takınarak: “Gürhan, itiraf et. Altına mı yaptın?” “Çok komik.” “Bence değil. Bence sen artık bırak bu işleri. Bak bu fizik, Gürhan. On üç, birinci bölümde; on üç, ikinci bölümde toplam yirmi altı soru eder.” “Anlıyorum.” “Bence anlamıyorsun.” Gürhan sinirle ayağa kalktı: “Ben sınıfa gidiyorum.”
“Gerçekler acıttıysa özür dilerim, dostum. Bu senin iyiliğin içindi.”

İzmir’in tarihi okullarından biriydi İzmir Kız Lisesi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Atatürk tarafından açılmıştı. Karma sisteme geçtiği halde tarihi bir okul olması maksadıyla ismi değiştirilmemişti. Okul bir ana bina bir de ek binadan oluşmaktaydı. Sol tarafında askeriye yer almaktaydı. Askeriyenin olduğu tarafın yakınında bir şelale akardı. Üst tarafına futbol sahası onun altına da basketbol ve voleybol sahası yapılmıştı. Ana binanın spor salonu, kantini, yatılı bölümü ve müdürenin bazı geceler kaldığı kuleye benzeyen yapısı arka bölümündeydi. Ortada törenlerin yapıldığı bir alan ve yanında da küçük sınıfların bulunduğu ek bina yer alıyordu. Giriş çapraz bir şekilde ilerleyen bir merdivenle karşılıyordu gelenleri. Üç katlı merdivenli girişin ikinci katında güvenlik vardı. Okulun çoğu yerine güvenlik kamerası da yerleştirilmişti. Okulun kütüphanesi ana binanın ikinci katında ve ön tarafında yer alıyordu. Kütüphane de sadece kitaplar yoktu. Üç tane bilgisayar da öğrencilerin ihtiyacını karşılamak için alınmıştı. Okul tam gündü. Yani 08.30’da dersler başlar, Pazartesi ve Salı günleri dokuzuncu sınıflar hariç 16.00’da diğer günler de tüm sınıfların dersleri 15.15’te biterdi. Saat 12.00’da öğle tatili verilirdi. Okulun hem yemekhanesi hem de kantini vardı. İsteyen istediği yerde yiyebilirdi. Okulun kütüphanesinde öğle tatili, iki arkadaş Gürhan ve Egemen ders çalışmaktaydı. Gürhan hafif kilolu, orta boylu, gözlüklü, esmer ve kepek sorunu yaşadığı için saçı azalmaya başlamış biriydi. Türkçe ve tarih dersleri yani ezber dersleri çok iyiydi. Bu dersleri iyi olmasına rağmen sayısal bölümdeydi. Şimdi zar zor liseyi bitirmeye çabalıyordu. Egemen zayıf, esmer, saçını kestirmemeye kararlı, matematiği kuvvetli, çabuk öğrenen bir zekâya sahip biriydi. Çabuk sinirlenirdi. Fazla konuşmayı da sevmezdi. Tüm amacı üniversite sınavından iyi bir puan alıp istediği bir üniversiteye girmekti. Kütüphanede fazla öğrenci yoktu. Egemen fizik çalışıyordu. Gürhan da dalgın bir vaziyette onu izlemekteydi. Diğer öğrencileri rahatsız etmemek için kısık sesle konuştu: “Egemen!” “Ne var?” “Bak. Rüyamda çok harika bir şey gördüm.” Egemen fizik kitabından gözlerini ayırıp Gürhan’a döndü: “ Yine ne gördün?” “Rüyamda uçabiliyordum. Rüzgarı bile hissettim.” Egemen sıkkınlığı belli edercesine bir bakış attıktan sonra: “Bir daha pencereyi açık unutma. Üşütüyorsun.” Gürhan, Egemen’in dediğini duymazdan geldi. Heyecanla gördüğü rüyanın devamını anlatmak istiyordu: “Seni de gördüm” Egemen öylesine: “Ben ne yapıyordum?” “ Saat gecenin bilmem kaçıydı. Sen Göztepe İskelesi’ndeydi. Vapura biniyordun galiba. Birden suya atladın.” “Sonra?” “Bir daha yüzeye çıkmadın.” “Bu mu?” “Hayır. Ama ben senin boğulmadığını biliyordum.” “Peki gerçek olan neymiş?" “Sen sanki denizde bir yunusa tutunmuş derinlere iniyordun. Boğulmak gibi bir endişen yoktu. Çok mutluydun.” Egemen kitabını kapattı. Sert bir ifade takınarak: “Gürhan, itiraf et. Altına mı yaptın?” “Çok komik.” “Bence değil. Bence sen artık bırak bu işleri. Bak bu fizik, Gürhan. On üç, birinci bölümde; on üç, ikinci bölümde toplam yirmi altı soru eder.” “Anlıyorum.” “Bence anlamıyorsun.” Gürhan sinirle ayağa kalktı: “Ben sınıfa gidiyorum.”
“Gerçekler acıttıysa özür dilerim, dostum. Bu senin iyiliğin içindi.”
Published on July 21, 2014 03:34
No comments have been added yet.