Fragmanlar (1)

 

Edebiyat camiasını sarsan ve hepimizi şaşkına çeviren taciz ifşalarıyla birlikte - bir kez daha - başkaları adına utandığımız tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Bu utanç verici olaylar ortaya çıkmaya başladığında bir yandan da eşimle birlikte Covid pozitif sürecindeydik. Neyse ki hastalığı çok büyük sıkıntılar yaşamadan atlattık. Evde geçirdiğimiz karantina dönemi de sonlanmak üzere ve bu süreçte de her zaman olduğu gibi edebiyat ve kitaplar birincil sığınağım oldu. 


Öncelikle son okuduğum romandan bahsetmek istiyorum. Beğeniyle takip ettiğim Alef Yayınevi etiketiyle yayımlanmış Nicolas Born'un "Yüzleşme" adlı romanı uzun bir süredir kitaplığımda sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Her yeni güne, 'acaba bugün hastalığın ne tür bir belirtisiyle karşılaşacağız?' endişesiyle uyandığımızdan bu stresi biraz olsun azaltmak ve kafamı dağıtmak için soluğu kitaplığımın önünde aldığım bir esnada gözüme çarptı 'Yüzleşme'. İyi ki de çarpmış, zira beğeniyle okuduğum bir roman oldu. Laschen adındaki kahramanımızın çalıştığı gazete için Ortadoğu'nun bitmek bilmeyen kargaşasına dair makaleler yazmak üzere Lübnan'a gönderilmesiyle başlıyor hikaye. Savaşın akıl almayan acımasızlıktaki veçhesi roman boyunca çok etkileyici sahnelerle aktarılmış. Hele hele Laschen kalabalık bir grubun yanındayken gerçekleşen bir bombalı saldırı sonrası yaşananlar ve yine Laschen'in Damur'da yüzleşmek zorunda kaldığı vahşet o denli sarsıcı bir şekilde anlatılmış ki, özellikle bu iki bölümü okuduktan sonra gözümün önünde tüm detaylarıyla canlanan sahnelerin etkisinden kurtulabilmek için okumaya bir süre ara vermem gerekti. Roman aynı zamanda Laschen'in Beyrut'ta tanışıp ilişki yaşadığı Ariane üzerinden orta yaşlı bir erkeğin evliliğini ve hayatını sorgulayıp kendisiyle ve yaşadıklarıyla hesaplaşma sürecine de odaklanıyor. Savaşın anlamsızlığının ve dehşetinin yanı sıra hayatlarımızın nasıl da kaygan zeminler üzerinde yükseldiğini ortaya koyan akıcı ve etkileyici bir roman 'Yüzleşme'. 

Halihazırda devam etmekte olan 10. AB İnsan Hakları Film Günleri'ne de değinmek istiyorum. Festival kapsamında internet üzerinden ücretsiz olarak izlenebilecek 17 uzun ve 4 kısa metrajlı filme şu adresten ulaşabilirsiniz. Ben şimdilik 'Stalking Chernobyl' ve 'The Miracle of the Little Prince' filmlerini izledim. 375 dille tüm zamanların çevirisi en çok yapılan kitabı olan Küçük Prens üzerinden farklı kültürlere/dillere ve çoğu yitip gitmek üzere olan dillerin çevirmenlerinin hikayelerine uzanan çarpıcı bir film 'The Miracle of the Little Prince'. Özellikle çeviriye ve farklı dil/kültürlere ilgi duyanların beğeniyle izleyeceğine eminim. 


MUBI'ye sanırım pandemi sürecinin başlangıcında üye olmuştum, iyi ki de olmuşum. Liseden arkadaşım Efe Çakarel'in ilk olarak The Auteurs adıyla başlattığı harika bir start-up. Tabii artık start-up olmaktan çıkıp dünya çapında milyonlarca üyesi olan başarılı bir platforma dönüşmüş durumda. Beğeniyle takip ettiğim müzisyen Nils Frahm'ın bir konser Funkhaus Berlin'de verdiği konserin kaydı Mubi'de yayımlandı geçtiğimiz günlerde. Sırf bu harika konseri müthiş çekimlerle izlemek için bile Mubi'ye üye olunur kanımca. Fırsatınız varsa kaçırmayın derim... 

Nils Frahm

Bu hastalık ve karantina dönemi aynı zamanda ikinci romanla ilgili çalışmalarımı da hızlandırmaya karar vermeme vesile oldu. Bu bağlamda bir yandan da Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın akademisyen ihraçlarına dair hazırladığı kapsamlı bir çalışma olan "Üniversitenin Olağanüstü Hali - Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme" adlı çalışmayı okuyorum. İhraçlar nedeniyle yarım kalan doktora çalışmalarıma başladığım dönemde bizzat tanık olduğum Barış İçin Akademisyenler sürecinde ve sonrasında yaşanan hak ihlallerinin ve hukuksuzluğun boyutlarını gözler önüne seren bu raporu okurken o dönemi yeniden yaşıyor ve olup bitenlere bir kez daha şaşırıp kalıyorum. 








 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on December 11, 2020 02:23
No comments have been added yet.